Bağımsız Bir Fotoğrafçı...
  Temel Fotoğrafçılık
 

  •  
     
    TEMEL FOTOĞRAFÇILIK
     
      Camera Obscura ile başlayan fotoğrafçılık serüveni,özellikle son dönemlerde teknolojiyide arkasına alarak hızla hayatımıza girdi. Günümüzde fotoğraf makinası her insan için vaz geçilmez ürünlerden biri olmuştur. Fotoğraf makinesi hayatımıza girdi girmesine de doğru kullanıyormuyuz? duruma göre doğru fotoğraflar çekebiliyormuyuz? Biz bu bölümde Temel fotoğrafçılık üzerine her seviyeden kullanıcıya hitap edecek dökümanlara yer vermeye çalışacağız.
       

    Fotoğraf, lens üzerinde düşen görüntünün, mercekler yardımıyla film veya CCD/CMOS adı verilen sensörlerin üzerine düşmesiyle elde edilir. Bu süreçte fotoğrafçı, üç temel parametreyi belirleyebilir. Bunlar diyafram, enstantene ve ISO değerleridir. Diyafram, filme (veya CCD’ye) düşecek ışığın ne kadar geniş bir aralıktan gireceğini belirler. Enstantene ise, bu aralıktan giren ışığın, ne kadar süreyle film (ya da CCD) üzerine yansıyacağını belirler. ISO ise, filmin veya CCD’nin, bu ışığa ne kadar duyarlı olacağını belirler.

    Bu üç parametre de, temelde ışığın miktarını artırma veya azaltma anlamına gelir. Diyafram ne kadar açılırsa, film üzerine o kadar fazla ışık düşecektir. Benzer şekilde, enstantene yani örtücü perde ne kadar süreyle açık kalırsa, bu ışık o kadar fazlalaşacaktır. Keza ISO ne kadar duyarlıysa, filmin (CCD’nin) ışığa verdiği tepki de o kadar fazla olacaktır. Bunların herbirinin film üzerindeki etkisi farklı efektler elde etmemizi sağlar. İşte bu da, fotoğrafın sanatsal kullanımı konusunda temel bilgilerimizi oluşturmaya yarar.

    Bu bölümde ışık miktarının hesaplanması gibi matematiksel formüllere değinmeyeceğim zira formüller bazen sıkıcı olabiliyor. Onun yerine, örneklerle anlatmayı tercih edeceğim.

    Diyafram (Aperture)

    Yukarıda da belirttiğimiz gibi, diyafram ışığın girmesi için bir deliktir ve fotoğrafçı tarafından açılıp, kapatılabilir. Aşağıda diyaframın iki hali görülmektedir. Soldaki hali, en kapalı şekli, sağdaki hali ise, en açık şeklidir.

    Temel Fotoğrafik Terimler image001

    Diyafram “stop” olarak tanımlanan bir birim beraberinde bir değerle ifade edilir. Bu değer küçüldükçe diyafram daha fazla açılır, değer büyüdükçe, diyafram daha fazla kısılır. Yani soldaki diyafram kapalı olmasına rağmen, stop cinsinden değeri daha yüksektir. Sağdaki diyafram ise, çok daha açık olmasına rağmen, stop cinsinden değeri daha küçüktür.

    Diyafram değerleri, 1, 1.4, 2.0, 2.8, 4.0, 5.6, 8, 11, 16, 22… şeklinde gider. Bunlara ek olarak ara duraklar da vardır. Örneğin 3.5 gibi. Her bir diyafram değeri, öncekinden iki kat fazla ışık anlamına gelir. Yani diyafram değeri bir durak (stop) küçülürse, aslında diyafram bir stop daha açılmış olur ve makinenin içine giren ışık miktarı, iki katına çıkar. Bu bir kuraldır ama matematiksel temeli de vardır. Her bir diyafram değerinin karesi, bir sonraki değerin karesinin yarısına eşittir. Bu da aklımıza “dairenin alanı hesaplaması” formülünü getiriyor.

    Diyaframı birer seviye açma (değer düşürme) ve kapama (değer artırma) ile, bir kat daha fazla ışık alırız film üzerine ya da eksiltiriz. Aşağıda değineceğimiz enstantene de aynı işi yapar. Peki o zaman bunları değiştirmek, neyi değiştiriyor ?

    Bu değerleri değiştirmek, bize görüntü üzerinde efekt uygulama şansı vermektedir.

    Açık diyafram (düşük değer), odaklanan objeyi netleştirirken, bu odak mesafesi dışında kalan objeleri giderek bulanıklaştırır (blur). Bu da objelerin ön ve arka planlarını temizlememize ve objenin kendisini öne çıkarmamıza yardımcı olur. Kısık diyafram ise, net alanın daha fazla olmasını sağlar. Yani çalışma ilkesi aynı gözümüz gibidir. Gözümüzü çok fazla açıp bir objeye bakarsak, arka planın hafifçe bulanıklaştığını görürüz.

    Aşağıda, diyaframın 2.8’e kadar açılarak, arka plandaki şelalenin bulanıklaşması ve objenin öne çıkarılması sağlanmıştır.

    Temel Fotoğrafik Terimler image002

    Her lens, her diyafram aralığını sunamaz. Bir lensin gücü ve kalitesi, sunabildiği açıklık-kapalılık alanı ile de ölçülür. Günümüzde pahalı ve kaliteli lensler, çok düşük diyafram değerlerinden (maksimum açıklık), çok yüksek diyafram değerlerine kadar bir seçenek sağlar. Diyaframı çok açılabilen lenslere hızlı lens denir çünkü o lensler, film üzerine daha hızlı bir şekilde bol ışık düşürebilir.

    Consumer serisi dijital kameralar ise bu konuda fazla güçlü değildir ve sunabildikleri diyafram aralığı, (genellikle) 2.0 ile 8 arasında, 2.0, 2.8, 4, 5.6 ve 8 olarak toplam 5 stoptur (birimdir).

    Zoom lenslerde özel bir durum söz konusudur. Bir lens, en az zoom durumunda sunduğu diyafram açıklığını, en fazla zoomda sunamaz. Yani maksimum zoom ile minimum zoom arasında yarım, bazen bir stop fark oluşur. Bu optik/mekanik bir durumdur.

    Fotoğrafçının, fotoğrafla ilgili temel becerileri, doğru diyafram değerini kullanması ile ortaya çıkar. Yani değiştirebileceğimi diyafram, enstantene ve ISO değerlerinden belki de en önemlisi, diyaframdır.

    Portreler çekilirken, genelde açık diyafram kullanılır, buna karşılık manzara fotoğrafları genelde kısık diyaframla çekilir. 

    Enstantene (Shutter)

    Film üzerine düşecek ışığın süresini belirlemeye yarar. Bir perdedir ve belirlediğiniz süre boyunca açık tutulur ve ardından kapanır. Bu süre içinde lensten ve diyaframdan süzülen ışık, film üzerine yansıtılır. Ölçü birimi yine stoptur ve kendisine göre özel artış katsayılarıyla gider. Obtüratör, enstantene, shutter, perde, örtücü gibi isimlerden herhangi bir tanesi kullanılabilir. Yaygın kullanımı ise pozlama süresi şeklindedir.

    30, 15, 8, 4, 2, 1, ½, ¼, 1/8, 1/15, 1/30, 1/60, 1/125, 1/250, 1/500, 1/1000….. şeklinde gider ve ışığın kaç saniye boyunca fotoğraf filmi ya da CCD üzerine düşeceğini belirler. Dikkat edilirse, süreler bir öncekinin yarısı şeklindedir ya da tersinden bakılınca, aynı diyafram gibi, bir stop noktası, kendisinden önceki veya sonrasının iki katı ya da yarısı kadar ışık sağlar filme.

    Aslında normal kullanımda bu değerler, ortamdaki ışığın miktarına göre 1/30 sn ile, 1/500 civarı arasında değişir ama pozlama süresi (enstantene) ile oynayarak, fotoğrafa katacağımız çok fazla şey vardır. Çok yüksek enstanteler, filme çok az süreyle ışık girmesini sağlayacak, buna karşılık hareketi “dondurmamızı” sağlayacaktır. Keza düşük değerler ise, filme daha fazla ışık girmesini sağlayacak fakat hareketi hissettirecektir.

    Örneğin gerilerek topa vuran bir çocuğu düşünün. Tam topa vurduğu anda fotoğrafını çektiğimizi varsayalım. Eğer 1/1000 sn gibi bir enstantene kullanırsak, çocuk topa vurduğu anda dondurmuş oluruz görüntüyü. Buna karşılık 1/15 enstantene ile çekim yaparsak, çocuğun topa doğru gelen ayağı, hafif bulanık şekilde belli olur ve topun hareketi izleyici tarafından farkedilir.

    Aşağıdaki örnekte havadaki damlaların donmasına dikkat edin.

    Temel Fotoğrafik Terimler image003

    Bu örnekte yaklaşık 1/30 gibi bir pozlama süresi süresi kullanılmıştır. Eğer bunu 1/125 veya 1/250 olarak pozlasaydım, havadaki damlacıklar adeta donacak, çocuğun el hareketi hissedilmeyecekti. Benzer şekilde 1/8 gibi bir pozlama süresi kullansaydım, tripoda gereksinim olacaktı ve bu sefer havadaki damlacıklar daha uzun olacak, fakat çocukların hareketleri çok fazla bulanıklaşacaktı. Sağdaki kız çocuğunun ellerindeki bulanıklık, o ellerin hareketli olduğunu göstermektedir. Yani aslında tam da olay anı çekilmiş, çocuk iki eliyle arkadaşına su püskürtürken, diğerinin savunması, havada uçuşan damlacıkların bıraktığı izler ve diğer faktörler, bize orada çok yoğun ve ani hareketlerin olduğunu göstermektedir.

    Tabi bu, konuyu anlatmak üzere örnek bir fotoğraf. Ama pek de iyi bir çalışma sayılamaz zira arka planda çok fazla obje var dikkati dağıtan.

    Uzun pozlama gerektiğinde yani 1/30 sn veya daha uzun süre (1/8, ¼, 1 sn vb) pozlama yapılacaksa, tripod adı verilen bir üç ayak sistemi kullanılmalı ve fotoğraf makinesi sabitlenmelidir. Aksi takdirde, eldeki titremeler, fotoğrafı bozacaktır. Eğer ortamda bir tripod yoksa, fotoğraf makinesini sabitlemek gerekir. Bu amaçla yapılabilecek en iyi şeylerden birisi, bir yere yaslanmak olmalıdır.

    Gece fotoğrafları, uzun pozlama süreleriyle çekilir. Buna karşılık diyafram, mümkün olduğunca kısılarak, uzaktaki ve yakındaki objelerin netlemesi yapılır. Zaten diyafram çok kısıldığı için ışık iyice azalacağından, pozlama süresini uzun tutarak, objelerin film üzerinde belirmesi sağlanır. Aşağıda, aynı mekan ve zamanda iki ayrı fotoğraf görülmektedir.

    Temel Fotoğrafik Terimler image004

    Temel Fotoğrafik Terimler image005

    Bu fotoğrafların her ikisi de diyafram 8 olacak şekilde çekilmiştir ama ilkinde perde 8 saniye açık kalmış, ikincisinde ise 30 sn. açık kalmıştır.

    Yani ikinci fotoğraf, birinciye göre 2 stop fazla pozlanmıştır (1, 2, 4, 8, 15, 30, 60 sn şeklinde gideceğini hatırlayalım). Dolayısıyla ikinci fotoğrafta bazı patlamalar oluşmuş, minare ve şerefelerinde detay kalmamıştır. Eğer bir fotoğrafı da 2 sn pozlasaydık, o da ilkine göre 2 stop eksik pozlanmış olacak, bu sefer de fotoğraf fazla karanlık kalacaktı.

    Fotoğrafçı, pozlama süresini kullanarak, ışığı artırmak suretiyle bazı gece çekimleri yapabildiği gibi, hareketin varlığını fotoğrafa da yansıtabilir. Ama pozlama süresi ve diyafram, birbirlerinin karşıtı unsurlar olduğu için, bazen birbirlerine yardım amaçlı da kullanılırlar.

    Örneğin bir poz için diyaframı fazlasıyla açmamız gerektiğini düşünelim. Ama ortamdaki ışık çok fazlaysa, diyaframı iyice açınca, poz patlayacak yani overexpose olacaktır. Bu durumu engellemek için, pozlama süresi kısılabilir. Benzer şekilde geceleyin bir sahildeki ışıkları pozlamak istediğimizde, diyaframı mümkün olduğunca kısmamız gerekir ki, o uzaktaki ışıkları net bir şekilde pozlayalım. Diyafram kısılınca film/CCD üzerine az ışık düşeceği için, bu kez kapkaranlık bir fotoğrafla karşı karşıya kalırız. Bu durumda pozlama süresini uzatarak, gerekli ışığı sağlarız.

    Yani diyafram ve pozlama süresi (enstantene), birbirlerine yardımcı olmak amacıyla kullanılır ve ters orantılı bu iki unsur, içeri giren ışığı dengelemek amaçlı olarak artırılır veya azaltılır. Eğer ışık doğru dengelenmezse, ya overexpose (patlama) olur, ya da underexpose olur (eksik pozlama, karanlık kalma).

    Bu arada dijital makinelerde iki ayrı tip perde olduğunu söylememiz gerekiyor. Bunlardan ilki mekanik perdedir ve kimyasal makinelerle aynı şekilde çalışır. İkinci tip ise dijital perdedir ve bu perde aslında lojiktir. Yani ortada bir perde yoktur, sadece CCD veya CMOS sensörünün elektronik olarak devreye alınıp, devreden çıkarılması şeklinde çalışır.

    Dijital fotoğraf makinelerinin bir farkı da, ara pozlama süreleri konusunda çok detaylı sonuçlar verebilmesidir. Örneğin 1/159sn gibi bir pozlama süresiyle kimyasal fotoğraf makinesinde karşılaşmazsınız ama dijitallerde böyle olabilir  

    ISO

    Eskilerin ASA dediği ISO, filmin ışığa duyarlılığını belirler. ISO değerleri, genel olarak 50, 100, 200, 400, 800, 1600 şeklinde gider. Ama bazen ara değerler de kullanılabilir (80 gibi). Kimyasal fotoğrafçılıkta, fotoğraf üzerindeki kimyasalların daha duyarlı olması, dijital fotoğrafçılıkta da, elektronik ışık sensörlerinin daha duyarlı olması ile sağlanır. 200 ISO ile çekilen fotoğraf, tüm diğer parametreler aynı olması durumunda (ışık koşulları, diyafram, enstantene), 100 ISO ile çekilene göre iki kat fazla ışık alır.

    Yani ISO değerleri de, aynı pozlama süresi ve diyafram gibi (f-stop), ışığı artırmak veya azaltmak için kullanılır. Kimyasal fotoğrafçılıkta ISO değeri, fotoğrafçı tarafından kafasına göre değiştirilemez. Makineye takılan film makarası ne ise, onu ayarlayıp kullanmalıdır ama dijital fotoğrafçılıkta iş biraz farklıdır. Kullanıcı, sensör duyarlılığını dilediği gibi değiştirebilir.

    Yüksek ISO değeri olan filmlere “hızlı film” denir zira bu filmler, daha fazla ışık aldıkları için, daha kısa pozlama süresi kullanma olanağı sağlarlar. Örneğin, diyaframın aynı olduğu bir durumu düşünürsek, 100 ISO bir film/CCD duyarlılığı ile, bir pozu ideal olarak 1/15 sn pozluyorsak, 200 ISO bir filmde aynı ışık miktarını 1/30 ile elde ederiz.

    İlk başta aklımıza “o zaman hep yüksek ISO kullanıp, ışıktan ve zamandan kazanalım” gibi bir fikir gelebilir. Ama kazın ayağı öyle değildir. Zira filmin/CCD’nin ışığa duyarlılığı yükseldikçe yani ISO arttıkça, fotoğrafta “grain” (gren) adı verilen kumlanma oluşur. Dijital fotoğraflarda bunun adı ise “noise” yani çok küçük noktacıklar şeklindedir.

    Bu durumda yüksek ISO bize hız sağlarken, düşük ISO da netlik sağlayacaktır. Ama bazen netlik yerine, hız ve ışıktan kazanma önem kazanır. Mesela gece bir hatıra fotoğrafı çekmek istiyoruz ama tripod yanımızda değil. Bu durumda uzun pozlama yapamayız, yaparsak net görüntü elde edemeyiz. Ama ISO’yu birkaç stop artırarak, pozlama süresini birkaç stop düşürebiliriz. Böylece kısa süre içinde titretmeden fotoğraf çekebiliriz. Ama küçük kumlanmalara (veya noise) razı olmak kaydıyla.

    Net Alan Derinliği (Depth Of Field)

    Net alan derinliği, genelde DOF olarak kısaltılır ve odaklanan objeden öncesi ve sonrasının net olup olmayacağını, olacaksa ne kadarlık kısmının net olacağını belirler.

    Net alan derinliğini etkileyen en temel parametre, diyaframdır. Diyafram açıldıkça, net alan derinliği azalır. Diyafram kapandıkça, net alan derinliği artar. Fotoğrafçılıkta en çok kullanılan tekniklerden birisidir.

    Net alan derinliğini (DOF) düşük tutmak, objenin arka ve ön planlarını bulanıklaştırmayı sağlar. Çoğu zaman objenin ön tarafı boştur ama arka planı temizleme şansımız olmaz. Bu gibi durumlarda diyaframı mümkün olduğunca açmalı, ışık fazlalığını engellemek için de pozlama süresini düşürmeliyiz. Böylece odaklandığımız objeler çok net çıkacak ama arka plan bulanıklaşacak ve fotoğrafa çok hoş bir hava katılmış olacaktır.

    Net alan derinliğini artırmak gereken durumlarda ise diyaframı kısmamız yani yüksek diyafram değeri kullanmamız gerekir. Manzara fotoğrafları veya arka planı da fotoğrafa katmak istediğimiz durumlarda, net alan derinliğini yüksek tutmalıyız.

    Net alan derinliğini etkileyen bir diğer faktör ise, fokal uzaklıktır. Kafamızı karıştırmamak için, buna zoom diyelim şimdilik. Bir objeye ne kadar zoom yaparsak, net alan derinliği de o kadar azalacak ve arka plan blurlaşacaktır. Bu mercekler ve optik ile ilgili bir konudur. Burada daha fazla detayına girmeye gerek yok.

    Makro fotoğraflar, diyaframın çok açılıp, objenin çok yakınından odaklanıldığından (bir anlamda zoom), net alan derinliği çok azdır. Makro fotoğraf konusuna ileride değineceğim.

    Net alan derinliğini azaltmak ve artırmak için zoom kullanılabileceğini belirtmiştik ama bu, diyaframın sağladığı kadar bir güç sağlamaz fotoğraf üzerinde. Doğru ve güçlü bir DOF için, temel parametremiz diyafram olmalı, ikinci parametremiz ise zoom olmalıdır. Diğer bir deyişle, net alan derinliğini en düşük tutmak için, diyaframı mümkün olduğunca açmalı, ek olarak gerektiği kadar zoom yapmalıyız. Yukarıdaki örneklerimizden şelale önündeki kız çocuğu, net alan derinliği konusunda iyi bir örnektir zira burada hem diyafram açılabildiği kadar açılmış, hem de gerektiği kadar zoom yapılmıştır.

     

    Burada lensler ile ilgili bir detayı da belirtmekte fayda var. Lensler, zoom yaptıkça en açık diyafram pozisyonundan kaybeder. Yani zoom yapmadan önce 2.0 açıklığa ulaşabilen bir diyafram, zoom sonrası 2.8’den daha fazla açılamayabilir. Bu, optik/mekanik bir durumdur.


     

     

     
    Korkmayın! İnsanların çoğu, güzel fotoğrafları yalnızca fotoğrafçıların çekebileceğini sanarak daha baştan kendilerini safdışı bırakırlar. Oysa bir eğlencede güzel dans etmek için eğitimli bir dansçı olmak gerekmediği gibi, etkileyici fotoğraflar çekmek için de fotoğrafçı olmak gerekmez. Kendinizi başarılı fotoğraflar çekebileceğinize inandırın. Bu kitapçığında yardımıyla haksız çıkmayacağınızı göreceksiniz.
  •  
    Fotoğraf makinenizi iyi tanıyın, iyi kullanın. Makineniz ile birlikte gelen kullanım kılavuzunu başından sonuna kadar dikkatle okuyun; makinenizin tüm özelliklerini öğrenin ve ilk makaralarınızda tüm özelliklerini deneyin, sonuçlarını görün. Küçük bir ayrıntının büyük bir fark yaratabileceğini unutmayın. İyi bir fotoğraf çekmenin ön şartı, netlik ve ışık ayarını iyi yapmak, çekim sırasında makineyi sarsmamaktır. Ayarların nasıl yapılacağını iyi öğrenin ve özellikle ışığın zayıf olduğu durumlarda fotoğraf çekerken sarsıntıyı önlemek için deklanşöre basarkan nefesinizi tutun; makinenizi gerekiyorsa dengeli, sağlam bir yere koyun ya da üçayak kullanın. Işık ayarlarını hatalı yaptığınızı nasıl anlayacaksınız? Çektiğiniz fotoğraf çamurlu görünüyorsa, yani dalgalı kahverengi tonlu, silik ve kumlu bir görünüşü varsa, ışık az gelmiştir. Tersine fotoğraf çok sert görünüyorsa, yani açık tonlar beyazlaşmış, kontrast çok yükselmiş, ara tonlar yok olmuşsa, ışık fazla gelmiş demektir. Işık ayarının iyi yapıldığı bir fotoğrafta renkler doğru, tonların arasındaki geçiş yumuşaktır.
  •  
    Işığı iyi kullanın  Işık, fotoğrafçının en önemli malzemesidir. Fotoğraf makinenizi tanıdığınız kadar, ışığın nasıl davrandığını da iyi bilmeniz gerekir. Işığın rengi ve aydınlatma biçimi önemlidir. Piyasada satılan filmlerin büyük bölümü gün ışığında kullanıldıklarında doğru renkler verecek biçimde üretilmişlerdir. Ancak gün ışığının rengi hep aynı değildir. Sabah çok erken saatlerde ve gün batımı yaklaştığında, günışığı renk değiştirir. Film ışıktaki renk değişimlerine karşı gözlerimizden çok daha fazla duyarlıdır. Bu nedenle, sabah çok erken saatlerde çekilen fotoğraflar mavi-mor, gün batımı yaklaştığında çekilen fotoğraflar daha kırmızı tonlarda çıkar. Aynı şekilde, ampul ışığı ile aydınlanmış mekanlar bize normal görünse de, böyle yerde flaşsız çekilen fotoğraflar turuncu çıkar! Bu ille de bir hata demek değildir. Işıktan dolayı fotoğrafta belli bir rengin hakim olması, fotoğraflara özel bir duyguda katabilir. Işığın konuya hiç bir engelle karşılaşmadan, doğrudan ulaşması (örneğin bulutsuz bir gökyüzünde parlayan güneş ya da flaş ışığı), çok sert gölgeler oluşturur. Konu üzerinde ışığı alan ve almayan bölümler arasında çok büyük bir ton farkı olur. Buna yüksek kontrast adı verilir. Işık kontrastının yüksek olması fotoğraflarda genellikle çok dramatik bir sonuç verir. Dramatik etkiyi arttırmak için gün ışığının geliş yönü ile dik açıoluşturarak fotoğraflar çekebiliriz. Böylece konunun bir yanı aydınlık, diğer yanı gölge olacaktır. Dramatik etkiyi azaltmak için ise, güneşi arkanıza alarak konunun aydınlıkcephesini görüntüleyebilir, ayrıca fotoğraf makinanızda varsa, dolgu flaşı özelliğini kullanabilirsiniz. Dolgu flaşı, gün ışığında bulunmanıza karşın flaşın çakması ve sert gölgeleri yumuşatmasıdır.
    •  
       
      Flaşa dikkat !
    •  
      Karanlık ortamlarda ise flaş, çok dikkatli kullanılması gereken bir ışık kaynağıdır Objektifin görüş açısı ile aynı yönde ışık verdiğinden, meydana gelen aydınlatma güçlü bir el fenerini karanlıkta bir insanın yüzüne tututuğunuzda elde edeceğiniz aydınlatmanın neredeyse aynısıdır. Gölgeler serttir. Herşey önden aydınlandığı için derinlik duygusu yoktur. İnsanlar, nesneler hacimsiz görünürler. Karşınızda yansıtıcı bir yüzey varsa rahatsız edici parlamalar oluşabilir. Ayrıca, insanların gözlerinde ünlü kırmızı göz etkisi oluşabilir. Yakındaki nesneler çok aydınlık, arkalardaki nesneler çok karanlıktır. Kısacası, flaş aslında iyi bir ışık kaynağı değildir. O halde: Zorunlu kalmadıkça flaş kullanmayın. Makinenizde kımızı göz önleme sistemi varsa, insan fotoğrafları çekerken devreye sokun. Yoksa, çekimden hemen önce güçlü bir ışık kaynağına bakmalarını sağlayın, ya da çekim sırasında objektife baktırmayın. Flaşınızın etki uzaklıklarını makinenizin kullanım kılavuzundan öğrenin ve daha uzakta yer alan konuları çekmeyin. Flaşın etki uzaklığının kullandığınız filmin hızına bağlı olarak değiştiğine dikkat edin. Daha uzaklarda yer alan konuları (örneğin kalabalık grupları) görüntülemekte zorluk çekiyorsanız, daha yüksek İSO değeri seçebilirsiniz.
       
      Yaklaşın. Gereksiz ayrıntıları çerçevenin dışında bırakın. Yalın, gözü yormayan, konusu belirgin fotoğraflar çekin. Fotoğraf makinenizin netlik ayarının izin verdiği kadar yaklaşın. İnsan fotoğrafları çektiğinizde, yüz ifadesine önem verin. Özel bir kostüm ya da duruş yoksa, yakından çekeceğiniz bir fotoğrafta yüz ifadesi daha belirgin olacaktır. Ancak fazla yakından çekilen bazı portrelerde yüzdeki burun, çene, alın gibi bölümlerin fazle büyük görünerek gülünçleçtiğini unutmayın.
    •  
      Tüm Yüzeyi Değerlendirin. Foyoğrafı bir dikdörtgen alan alan ile çektiğinizi hatırlayın. Sadece tam ortayı düşünmeyin. Portre çekerken, altın noktadan faydalanabilirsiniz.
      ALTIN NOKTA Fotoğrafçıların kullandığı bir başka yöntem de, fotoğraftaki ana konuyualtın nokta adı verilen özel bir konuma yerleştirmektir. Ana konunun tam ortada değil, altın noktada yer aldığı fotoğraflar daha kolay algılanır ve daha dinamik görünürler. Bunun için, fotoğrafı hayalinizde eşit aralıklı iki yatay, iki de dikey çizgiyle kesin. Çizgilerinkesiştiği dört ayrı noktanın herhangi birini altın nokta olarak kullanabilirsiniz. Bu kural, özellikle boş bir alan içinde yer alan tek bir biçim, örneğin açık denizde giden bir tekne, boş bir kumsalda yürüyen bir insan gibi konular için geçerlidir. İki konu varsa, birbirinin çaprazındaduran iki altın noktaya yerleştirilebilir. Otomatik netlik ayarlı bir fotoğraf makinesi kullanıyorsanız, ana konuyu merkezden uzaklaştırdığınızda netlik ayarını kilitlemeyi unutmayın. Konuyu dikdörtgen çerçeveye yerleştirirken, doğal çizgilerdende yararlanabilirsiniz. Özellikle fotoğrafı çaprazlama kesen çizgiler bakışı sürükleyerek görüntünün içinde gezdirir. Uzaklaşan tren rayları, kıvrılarak yükselen bir dağ yolu, gösteri uçaklarının gökyüzünde çizdiği renkli çizgiler ilginç komposizyonlar yaratır.
    •  
      Farklı Açılar Deneyin. Fotoğraflarınızı sürekli yatay ve ayakta durarak çekmek zorunda değilsiniz! Konuyu inceleyin. Daha aşağıdan, daha yukarıdan, makineyi dikey ya da eğik tutarak çektiğinizde sonuç nasıl olacak? Özellikle çocukları ve evcil hayvanları görüntülerken onların hizasına inin ki yüzleri daha iyi görünsün! Makineyi dik tuttuğunuzda, flaşın üstte kalmasına ve elinizle engellenmemesine dikkat edin.
    •  
      Derinlik yaratın. İnsanların iki gözleri olmasının nedeni, uzaklık yani üçüncü boyut duygusunun oluşmasıdır. Fotoğraf makinesi ise tek gözlüdür. Fotoğraflara derinlik katabilmenin yolu, bir birinin önünde/arkasında duran konular oluşturmak, görüntüler arasında yakın-uzak ilişkisi kurmak, özelliklede ön plana bir ağaç dalı, bahçe parmaklığı vb. unsurlar katmaktır.
    •  
      •  

        10. Renk Kullanın. Doğadaki tüm renkler, üç ana rengin, yani kırmızı, yeşil ve mavinin farklı oranlarda bir araya gelmesiyle oluşur. Bunu daha iyi anlamak için bir büyüteçle TV ya da bilgisayar ekranına yakından bakmayı deneyin. Kırmızı, yeşil ve mavi renkleri aynı fotoğrafın içinde belirgin alanlar halinde kullandığınızda ortaya bütünlükve renk zenginliği duygusu olan bir görüntü çıkar. Kırmızı, yeşil ve mavinin birerde zıt rengi vardır: Sırasıla,turkuvaz, mor ve sarı. Zıt renklerin birlikte kullanıldığı fotoğraflarda çok çarpıcı sonuçlar elde edilir. Renklerin sıcak ve soğuk diye ayırmakta mümkündür. Sarı ve kırmızı tonları sıcak renklerdir. Çünkü ateşi çağrıştırırlar. Bu hakim olduğu fotoğraflar da insanlara sıcaklığı, duygusallığı hatırlatır. Yeşil, mavi, gri tonları soğuk renklerdir. Suyu, buzu, gökyüzünü çağrıştırırlar. Bu renklerin hakim olduğu fotoğraflar insanlara serinlik, üşüme, çaresizlik, yalnızlık duygularını verir. Ancak renk kullanımındada aşırıya kaçmamalı, karmaşa yaratmaktan kaçınılmalıdır.
      •  
        İnsanları doğal hallerinde görüntülemeye çalışın. Fotoğraflarda poz veren insanların sıkıcı ve yapaygöründüklerini hatılayın. "Objektife bakın, çekiyorum ," yerine, Siz bana aldırmayın, ben bir yandan çekerim," demeyi deneyin. Bırakın insanlararalarında konuşsunlar, şakalaşsınlar, işlerini yapsınlar. Görüntülediğiniz insanlar kadar bulundukları mekan önemliyse, doğru açıyı bularak mekanı ve o kişinin mekanla ilişkisini de gösterin. Tanımadığınız insanları görüntülerken önce onlarla konuşun, yaptıkları işle ilgili sorular sorun. Bu hem sizi hem de onları rahatlatacaktır.
      •  
         
        Hareket Dondurun Bol ışıklı ortamlarda, yüksek hızlı bir film (örneğin ISO 400) ile birliktesezgilerinizi de kullanarak, hareket dondurun. Bu yolla, spor yapan, dans eden insanların asla çıplak gözlerinizle göremeyeceğiniz çok ilginç, şaşırtıcı görüntülerini elde edebilirsiniz. Hareket dondurmak için karanlık mekanlarda flaş ışığı kullanabilirsiniz.
      •  
        Doku Araştırın. Kendisini tekrar ederek yüzeye yayılan görüntülere doku adı verilir. Çevremizde çeşitli nesnelerin, hatta canlıların oluşturduğu çok ilginç dokular yer almaktadır. Bu tür dokuları tek başlarına görüntüleyebilir, ya da insan fotoğrafları çekerken arka plandakullanabilirsiniz.
       

       



       
       
       
       
      • Objektifinizi daha verimli kullanın. Fotoğraf makinenizin objektifinin ya da objektiflerinin özelliklerini iyi öğrenin. Makinenizin sabit ayarlı ve değiştirilemeyen bir objektifi varsa, bu büyük olasılıkla geniş açılı bir objektiftir. Geniş açılı objektifin özelliği, aynı noktadan bakıldığında, insan gözüne göre daha geniş bir alanı görüntüleyebilmesidir. Böylece gerilemeye gerek kalmadan daha geniş bir alanı, daha fazla kişiyi görüntülemiş olursunuz. Geniş açılı objektifle çekilen fotoğraflarda mekanlar olduklarından daha geniş, nesneler olduklarından daha uzakta görünürler. Ayrıca, derinlik duygusu da daha fazladır. Çünkü, yakında bulunan nesneler çok büyük, uzaktakiler çok küçük görünür. Bu nedenle, geniş açılı bir objektifle yakından çekilen portrelerde insanların burunları büyüdüğü, kulakları küçüldüğü için komik görünürler! Eğer objektifinizin zoom özelliği varsa, durduğunuz yerden görüntüyü yaklaştırıp uzaklaştırabilirsiniz. Görüntünün yaklaşması teleobjektif, uzaklaşması geniş açı konumuna karşılık gelir. Teleobjektifin tek özelliği görüntüyü yaklaştırmak değildir. Perspektifte değişir. Geniş açı konumunun tersine, teleobjektif konumunda derinlik duygusu azalır. Birbirinden uzakta olan nesnelerin boyutlar birbirlerine yaklaşır ve daha yakyn gibi görünürler. Portre çekimlerde, teleobjektif kullanıldığında daha iyi sonuçlar elde edilir.
      •  
      •  
      • Üşenmeyin. Tek bir kare çekip bırakmayın. Aynı konuyu bir kaç kez farklı açılardan ve farklı anlayışlarla çekin. Unutmayın ki, görüntülediğiniz an bir daha geri gelmeyecek. O yüzden, hakkını verin. Profosyonellerinde böyle çalıştığını hatırlayın. Fotoğraf makinenizi ve yedek filminizi yanınızdan ayırmayın. Karşınıza ne zaman neyin çıkacağını asla bilemezsiniz. Raslantı sonucu çekilerek tarihe geçmiş fotoğrafların sayısı hiç de az değildir.
      • Fotoğraf Makinenize İyi Davranın. Onun hassas bir cihaz olduğunu unutmayın. Walkmeninize nasıl davranıyorsanız onada öyle davranın. Darbelerden, tozdan, nemden, yüksek sıcaklıktan koruyun. Yaz tatillerinde fotoğraf makinenizin en büyük düşmanı kum ve tuzlu sudur, unutmayın. Objektif kirlendiğinde sakın t-shirt'ünüzün kenarı ile silmeyin! Özel objektif temizleme fırçası ve silikonlu kağıt kullanın. Bu mümkün değilse, önce yumuşak, tüy bırakmayan bir kumaş parçasını fırça gibi kullanarak, bastırmadan tozları alın. Daha sonra objektifin yüzeyinde soluğunuzla bir buğu tabakası oluşturup aynı kumaşla silin. Objektifi asla kuruyken silmeyin. Gözlük temizliği için üretilen ıslak mendilleri asla kullanmayın, objektifinize zarar verebilir. Uzun süre fotoğraf çekmeyecekseniz, pilleri makinenin içinde bırakmayın. Yolculuğa çıkarken yedek pillerinizi yanınıza alın. Artık çok farklı pil standartları oluştuğundan, gittiğiniz yerde hazırlıksız yakalanmayın.
       
       
       
       
       
       

       
       
       
       
       
       
       
       
       

       

       

       

     

 

 
  Bugün 6 ziyaretçi (9 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol